KIZIL ELMA
Bölümler

 
  TÜRKÇE KONUŞ!!!
  Ana Sayfa
  "Kızıl Elma" Nedir?
  *Forum Kuralları*
  Forumlar
  Anketler
  Resim ve Fotoğraf Galerisi
  Bilgilendirme Servisi
  Faydalı Linkler
  Kimim Ben?
  Ziyaretçi Defteri
  Etkinlikler
  Günümüzde TÜRK Dünyası
  Canlı Tv-Radyo
  "SEVGİLİ" "KARDEŞİM"
-----HABERLER-----
Türkçe - İngilizce Sözlük
ç - ı - ğ - ö - ş - ü
Kelime:
Türkçe'ye İngilizce'ye


"EN"LERİN LİSTESİ

<
Forumlar
=> Daha kayıt olmadın mı?

FORUMLAR

UYARI:Eğer Internet Explorer dışında bir browser kullanıyorsanız foruma mesaj yazarken elimizde olmayan nedenlerden dolayı birtakım problemler yaşayabilirsiniz, demedi demeyin.. Bir şey daha var ki; forumlara üye olabilmek için formu doldurduktan sonra e-mail adresinize gelecek olan maildeki aktivasyon linkine tıklayarak üyeliğinizi aktive etmeniz gerekmektedir. (Forumlara yazı yazabilmeniz için üye olmanız gereklidir!!)

Forumlar - Alman Edebiyatı(Dikkat! 14 sayfa tek parça halinde)

Burdasın:
Forumlar => Edebiyat => Alman Edebiyatı(Dikkat! 14 sayfa tek parça halinde)

<-Geri

 1 

Devam->


Fatih_Admin
(şimdiye kadar 111 posta)
18.10.2007 19:33 (UTC)[alıntı yap]
Alman Edebiyatı


Alman Edebiyatı, Orta Avrupa`da yaşayan Almanca konuşan toplulukların edebi yaratısıdır. Almanya, Avusturya, İsviçre ve bunların yanındaki Alsas (Fransa), Bohemya (Çek Cumhuriyeti) ve Silezya (Polonya) gibi bölgelerdeki çalışmaları kapsar.

Alman Edebiyatının Yapısı ve Özellikleri

Diğer Avrupa edebiyatlarıyla karşılaştırıldığında Alman Edebiyatı diğerlerine oranla daha fazla yerel farklılık gösterir. Bunun sebeplerinden biri, 1800`lerde Berlin`in ortaya çıkmasına kadar, Almanca konuşan toplulukların Fransa`nın Paris`i ya da İngiltere`nın Londra`si gibi bir başkentinin olmamasıdır. Dahası, Almanya uzun süre ayrılıklar ve bölünmeler yasamıştır. Bu tip bölünmeler, 1600`lerdeki din savaşları boyunca ve 1900`lerin ortasında başlayan Soğuk Savaş döneminde sıklıkla yaşanmıştı.

Almanya, Reform denen dini hareketin merkezi olmasi nedeniyle 1500`lerde Protestanlık`in ortaya çıktığı yerdir. Reform, kişinin içsel ruhani özgürlüğünü vurguluyordu. Alman Edebiyatını şekillendiren içsellik ve felsefi yansıma da bu tip bir ruha sahiptir.



Erken Alman Edebiyatı

MS.1000 yıllarında Germen kabileleri şimdiki Almanya`ya kuzey Avrupa üzerinden göç etmişlerdi. Bu kabileler, nesilden nesile, besteledikleri baladları ve hikayeleri anlatırlardı. Göçler yaklaşık MÖ.800 civarında sona erdi. O zamanlarda manastırlar eğitim ve edebiyatın merkezi halindeydiler. Rahipler, İncil ve Hıristiyan efsaneleri üzerine kurdukları şiir ve hikayeleri yayıyorlardı. Anonim bir destan olan The Savior (yaklaşık 820-840), İsa`yi bir Sakson lideri olarak resmeder. Rahip Otfrid von Weissenburg, adıyla bilinen ilk Alman yazardır ve şiir kafiyeleriyle The Book of Gospels (863-871 arasında bitirilmiştir) kitabini yazmıştır.

Rahipler aynı zamanda eski kahramanlık destanlarını kaydetmeye ve zamanlarının feodal lordlarını yücelten yenilerini yazmaya başlamışlardı. Almanca yazılmış bu kahramanlık hikayelerinden günümüze ulasan Hildebrandslied, bir baba ile oğlu arasındaki savaşı anlatır. MS 9.yüzyılda, Germen destanı “Güçlü Elli Walther”, sonradan bir Latin efsanesi olan Waltharius`a dönüşmüştür. St. Gallen`de bir rahip olan Notker Labeo, Romalı filozof Boethiues ve Eski Yunan filozofu Aristo`nun yapıtlarindan bazılarını Almanca`ya çevirmiştir.

Birinci Altın Çağ (1150-1250)

Alman Destanları

Alman destanları birinci altın çağdaki ana edebi ürünlerdir. Bunların en ünlüsü 12000 dizelik intikam, ihanet ve sadakati anlatan büyük olasılıkla Passau, Avusturya`da yazılan Nibelungların Şarkıları (Nibelungenlied)`dir.

Romans

Kahramanlar ve asil gerçekleri anlatan Romans (Romance), bu dönemdeki başka bir ana edebi yazın biçimidir. Antik edebiyatın başyapıtları olarak sayılan önemli romanslar Wolfram von Eschenbach`in Parzival`i (1200-1210), Gottfried von Strassburg`un Tristan ve Izolde`sidir (13.yy başları. Parzival, uzun sure şövalye olmak için uğraşan ama bunun için uzun yargılamalardan gecen ve sonunda Kutsal Toprakların kralı olan birisidir. Tristan ve Izolde`de Gottlieb, aşkları ölumleriyle biten iki gencin aşkını anlatır.

Şövalye Edebiyatı ve Minnesang

Eski Alman Edebiyatı dönemine damgasını vuran bir başka şey de Şövalye Edebiyatıdır.Bir şövalyenin tek özelliği savaşması değildi.Şövalye beğenisi yüksek olan,sanat ve edebiyatla uğraşan bir insandı.Minnesanglar onların elinden çıkmıştır. Bu Minnelerin çoğu, aşk ve kavalyeliği anlatan Fransız troubadorların şarklılarinin(?) lirik sairlerini taklit etmişlerdir. Kadına duyulan aşk anlatılmaktadır.Burada anlatılan kadın,saray kadınıdır. En ünlü troubador Walther von der Vogelweide`dir. Sair, traubadorlarin samimiyetsiz ve soğuk şiirlerini sıcak ve orijinal aşk yorumlamalarına çevirmiştir. Walther`in aynı zamanda o dönemde Papalıkla uzun süren güç savaşına giren Orta Avrupa`daki Germen asilli Kutsal Roma İmparatoru`nu öven ve savunan eserleri de vardır.

Altın Çağlar Arası (1250-1750)

Popüler Edebiyat Dönemi

1250`den 1600`e kadarki bu dönem Alman şehirlerine artan ticari büyüme ve zenginlik getirmişti ve yeni bir ekonomik-sosyal sınıf olan Orta-sınıf ortaya çıkmıştı. Orta-sınıf kültürel liderliği ele geçirmişti. Bu asrın aristokrat tanımı orta sınıf gerçekliği, taşlaması ve ciddiyetine yol açmıştır. Bahçıvan Wernherin Meier Helmbrecht'i (yaklaşık 1250-1280) gibi destanlar, şövalyeliğin düşüşünü anlatmaktaydılar. Pratik dersleri öğretmek için fabllar önem kazandı ki bunları satirik destan Tilki Reynard (1487), Sebastian Brant'ın ahlaki ve satirik şiiri Aptallar Gemisi (1494), ve komik hikayeleriyle Till Eulenspiegel`de görürüz (1500). Nüremberg`li ayakkabı ustası Hans Sachs, antik şarkıcıları taklit ederek yüzlerce oyun ve şarkı yazmıştır. Redentin Easter Play (1464) ve Oberammergau Passion Play (1634) gibi dini oyunlar, dinsel duyguları saf mizahla birleştirmiştir.

Rönesans, Almanya`ya, insanların dünyevi yeri ve doğasını anlama vurgusunu getirdi. Bu entellektüel alim hümanizm olarak bilinir. Alman Rönesansı`nın hümanizmi Avrupa tarihindeki en önemli değişim hareketlerinden birine, Reform`a yol açmıştır.

Alman Hümanizmi


1350 yilinda üniversitelerin kurulmasiyla Bohemya`da baslamisti. Bu dönemim en bilinen Alman eseri, Johannes von Tepl (Johannes von Salz olarak da bilinir) tarafından yazılan ve ölümle vasat bir çiftçi arasındaki diyalogu anlatan Bohemyali Ciftci`dir (1400). Hümanizm, doruk noktasına 1480`den 1530`a kadar gecen sure içinde ulaşmıştır. İnsanlık için yeni idealler arayışı içinde hümanistler Eski Yunan`in tarih ve felsefesini keşfe çıktılar. Eserlerinin çoğunu Almanca`dan çok Latince yazdılar. En ünlü Alman hümanistleri, İbranice`nin önde gelen ustalarından Johannes Reuchlin ve Reform`u başlatmada Martin Luther`in bas yardımcısı Philipp Melanchton`dur.

Reform


1517`de başlayan Reform hareketi, Alman kültür ve yaşamında hala etkisini gösteren bir etki bırakmıştır. Reformca etkilenen edebiyatın çoğu dinsel yazınlar ve bildirgelerdi. Reform lideri Martin Luther, İncil`i Saksonya Almancası`na çevirmişti. Luther`in 1534`de bitirdiği Incil çevirisi, Alman edebiyatının en etkileyici olaylarından biridir. İncil`in Kral James versiyonu İngiliz yazarları ne kadar etkilemişse, Luther`in Almanca versiyonu da Alman yazarları o derece etkilemişti. Bu çevirisinin yanısıra Luther daha birçok dini ve politik metinler yazmıştı.


Barok edebiyati


Barok edebiyatı genellikle fazla şişirilmiş ve abartılarla doludur. Barok şiiri ise inanç ve çaresizlik, maddecilik ve maneviyat, şiddet ve erdem arasında gidip gelmiştir. Andreas Griphius, Alman barok çağının en büyük lirik şairi olarak tanımlanır. İlahi yazarları ise en ünlü Alman ilahilerini bu dönemde yazmıştır.

Hans Jakob Christoffel von Grimmelshausen`ın Simplicissimus (166`u çok canlı ve gerçekçi bir romandır. Alman nüfusunun üçte birinin yaşamını yitirdiği Otuz Yıl Savaşları`ndaki (1618-164 acıyı resmeder. Romanın kahramanı Simplicius Simplicissimus, en basta aptaldır ancak acı deneyimlerle zamanla erdem kazanır ve en sonunda dini bir keşiş olarak yasamak için dünyadan elini çeker.


İkinci Altın Çağ (1750-1830)

1700`lerin sonuyla 1800l`erin başi, Germen dünyasında “Alimler Çağı” olarak bilinir. Wolfgang Amadeus Mozart ve Ludwig van Beethoven gibi besteciler ve Immanuel Kant ve G. W. F. Hegel gibi filozoflarnı calışmalarıyla felsefe ve müzikte ilerleme kaydedilmiştir.

Diğer Avrupa yazarlarının ötesinde, Alman yazarlar sanatı eğitime giden bir yol olarak gördüler. Büyük Alman dramatisti Friedrich Schiller, görüşlerini sanatın kişiyi ve toplumu değiştirme gücüyle ifade eden Mektup Serilerinde İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine (1795)`de belirtmiştir. Aynı ruhla Immanuel Kant da modern estetiğin kuruluş yazını olarak kabul gören Yargılamanın Kritiği (1790)`nde bu şekilde davranmıştır.

Neden Çağı (Aydınlanma)

Neden Çağı, ya da Aydınlanma, gerçeği anlamanın en iyi yolunun nedenleri kullanma ve sorgulama olduğuna vurgu yapan tarihsel dönemdir. Bu çağ Almanya`da, Fransa ve İngiltere`de olduğundan daha kısa sürdü (1700`lerin ortası. Aydınlanmış reformların ruhu Alman edebiyatının milli gururu yükselttiği gibi onu Fransız etkisinden de çıkarmıştır.

Almanya`nın ilk önemli edebiyat eleştirmeni Gotthold Efraim Lessing, 1700`lerin sonunda başlayan Alman milli edebiyatının hızlı gelişiminin temellerini atmıştır. Lessing ilk önce antik Yunan ve Roma klasiklerini taklit eden Fransız Neoklasizm fikirlerini reddederek ise başlamıştı. Bunun yerine kendi oyunlarını İngiliz oyun yazarı William Shakespeare`in dramları üzerine modelledi. Lessing`in en bilinen oyunu – Bilge Nathan (1779) – dinsel toleransı tartışmaya açmıştı.


Alman Preromantizmi

Alman Preromantizmi ya da daha iyi bilinen tanımıyla Fırtına ve Baskı hareketi, 1770`de başladı ve otoriteye karşı güçlü arzu, orijinallik ve başkaldırıya vurgu yaptı. Isa`nın yaşamını anlatan, Friedrich Klopstock`un Mesih (1748-1773) adli dini destanı bir başyapıttır.

Fırtına ve Baskı, orta sınıf sosyal değerlerine, geleneğine ve politika, siyaset ve teolojideki otoritesine karşı isyankar, genelde kaotik bir hareketti. Genc Schiller ve Johann Wolfgang von Goethe bu akimin iki önemli dramatistiydi. Schiller`in ilk romanı Soyguncu (1781) iki kardeşin hikayesini anlatır. Kardeşlerden biri babasını öldürmeyi hedefler, diğeri ise bir soyguncu çetesi kurar ve ormanları gezer. Schiller`in diğer gençlik romanları baskıcı sosyal kuralları, tiranlığı ve politik yozlaşmayı anlatır. Bir fahişeyi seven asilin hikayesini anlatan Merak ve Aşk (1784), bir İspanyol prensinin babasi Krala karşı duyduğu nefreti anlatan Don Carlos (1787) bu eserlerdendir. Goethe`nin melankolik ilk romanı Genc Werther´in Acıları (1774–1787`de tekrar gözden geçirildi) Avrupa`da fırtınalar estirdi. Romanın çoğunluğu, Werther adindaki genç bir adamın evli bir kadına yazdığı umutsuz aşk mektuplarından oluşmaktaydı.

Bu akimin felsefi ilham kaynağı, Goethe`nin de hocası büyük filozof ve tarihçi Johann Gottfried Herder idi. Herder, alman yazarlarını, eski Yunan trajedilerini taklit eden Fransız Neoklasistlerin`in etkisinden çıkarmaya çalışmıştı. Shakespeare`in doğanın kanunlarını anlayan bir alim olduğunu düşünüyordu. Herder tüm dünyadan şiirler toplayıp onları Almanca`ya çevirip, her birinin kendi essiz gücünü kanıtlamasına yardımcı olmuştur.


Alman Klasizmi

Alman Klasizmi Goethe, Schiller ve Almanya`nın en büyük lirik sairi Friedrich Hölderlin tarafından idare ediliyordu. Klasizm yaklaşık 30 sene boyunca gelişti, ta ki 1787`de Goethe`nin İtalyan klasik antiklerini incelemek için yaptığı iki senelik bir geziye kadar.

Goethe`nin Wilhelm Meister`in Çıraklığı (1795-1796) romanı aktör ve oyun yazarı olarak doyuma ulaşmaya çalışan Wilhelm üzerine yoğunlaşır. Kitap Wilhelm`in olgunluk, kendini tanıma ve sosyal sorumluluk bilinci kazanması yolunda geçirdiği yavaş ve bazen sancılı süreci anlatır. Bu çalışma kişisel gelişim romanlarının ilk örneği sayılır.

Shakespeare`in yapıtları İngiliz edebiyatında ne ise Schiller`in büyük tarihsel dramları da Alman edebiyatında Klasik tarz olarak sahneden kalmıştır. Schiller`in sonraki oyunları çok tartışılan felsefi konuları, Avrupa tarihinin çalışmalarının karmaşık anlamasını, arı düşünceleri, ve büyük bir edebi tarzı birleştirmişti. En ünlü oyunları tarihsel dramalardır: İskoç hükümdarı Mary, İskoç Kraliçesi`ni anlatan Mary Stuart (1800); Fransız kahramanı Joan d`Arc`i anlatan Orleans Kızı (1801); ve efsanevi İsviçre'li kahramanı anlatan William Tell (1804).

Hölderlin`in şiiri şiirsel güzelliği felsefi derinlikle birleştirir.Ekmek ve Şarap (1800-1801 – yeniden düzenlemesi ölümünden sonra 1894`te yapılmıştır) ve Patmos (1801-1803) gibi klasik güfte ve ağıtları, eski Yunan stilini ve ruhunu canlandırmıştır.

Romantizm

Romantizm, 1790`ların sonunda önemli ve etkileyici bir hareket olarak ortaya çıkmıştı. Romantikler, düş gücünü ve güçlü duyguları konu alıp edebi ifadenin daha özgür biçimlerini ele aldılar. Belki de Romantiklerin en iyisi Novalis takma adıyla yazan Friedrich von Hardenberg idi. Yardımcısı Friedrich Schlegel ile beraber Novalis insane(?) imgeleminin gücünü keşfe çıkmışlardı. Geceye İlahiler (1800) şiirlerinde geceyi, ölen nisanlısı ve tanrı arasındaki ruhani birliğe giden eşik olarak gördüğü ölüm ve sonsuzluk sembolü olarak görüyordu.

Diğer romantik yazarlar, özellikle Friedrich Tieck ve E.T.A. Hoffmann, da bilinçsizlik dünyasını irdeliyorlardı. Bu iki yazar, 1800`lerin sonunda ortaya çıkan modern psikanalizmin Avusturyalı babası Sigmund Freud`un öncelleri olarak kabul edilirler.

Çoğu romantik, lirik şiirler yazdı. Novalis`ten sonra, bu sairlerin en ses getireni Joseph von Eichendorf`tu. Yüzeyde şiirleri çok basitti, ancak dikkatli incelendiğinde oldukça derindi. Eichendorf`unkilerin yanısıra Wilhelm Müller gibi romantiklerin diğer romantiklerin şiirleri, içlerinde Franz Schubert`in de bulunduğu Alman romantik bestecilerince sıklıkla müziğe geçirilmiştir. Bu sanat şarkıları günümüzde de hala popülerdir.

Alman romantizminin önemli bir özelliği de yazarların tümünde görülen siki bir milliyetçiliktir. 1800`lerin başında Jakob Grimm ve Wilhelm Grimm tarafindan derlenen Alman efsaneleri yalnızca Alman milliyetciligini degil ama aynı zamanda romantiklerin efsaneler ve folklora ilgisini de ifade etmiştir. Grimm kardeşler aynı zamanda linguistik (dil bilimi) çalışmalarının da kurucuları olarak kabul edilen bilgelerdi.


Diğer Yazarlar

1800`lerin başlarındaki bazı yazarlar öylesine kişisel yazılar yazmışlardı ki onları belli bir sınıflandırmanın içine koymak çok da mümkün değildir. Bu yazarların içinde Goethe, Heinrich von Kleist ve Georg Büchner de vardır. 1808`de, Goethe, başyapıtı Faust`un ilk bölümünü bitirmişti. İkinci bölümü ise öldüğü 1832`de bitirmiştir. Faust, 1500`lerde ruhunu şeytana sihirli güçler karşılığında satan bir teolog efsanesinin Goethe versiyonudur.

Goethe aynı zamanda iki zor roman da yazmıştı: Evli bir çiftle iki arkadaşları arasındaki trajik ilişkiyi inceleyen Seçme Yatkınlık (1809) ve Wilhelm Meister`in Çırağı`nin devamı olan Wilhelm Meister`in Seyyahlık Yılları (1821, 1829`da gözden geçirildi).

Kleist, felsefi yansımanın psikolojik derinlikle biçimsel mükemmellikle birleştirilmiş dramalar da yazmıştır. Penthesilea (180, Amazonların kraliçesi Penthesilea ile antik Yunan`in en cesur savaşçısı Achilles`in arasindaki ask hikayesini resmeder. Kleist`in Hamburg`lu Prens Friedrich (1810) dramının kahramanı askeri emirlere uymayı reddederek idama mahkum edilen bir prensin hikayesidir. Kleist, intikam pesindeki üçkağıtçı bir at tüccarının hikayesi Michael Kolhaas (180, ve nasıl olduğunu bilmeden hamile kalan bir asil kadını anlatan O… Markizi (180 gibi oldukça kısa romanlar da yazmıştır. Buchner`in draması Danton`un ölümü (1835) Fransız Devrimi`ni resmeder. Woyzeck (1835-1837) romanı ise üstlerince aşağılanan ve bu nedenle deliren bir ordu komutanını anlatır.

Yükselen Alman milliyetçiliğinin aksine Goethe yaşamının son yıllarında Asya edebiyatına dönmüştür. Çin romanlarını takdir etmiş ve eski Pers sairi Hafız`in şiirlerini taklit eden şiirler derlemesi Güneydoğu Divani`nı (1819) yazmıştır.

1830`dan 1880`e Alman Edebiyatı


Genç Almanya

Genç Almanya hareketi, 1830`larda etkin hale gelen ve edebiyatı politik düşünceleri ifade etmede kullanan radikal Almanlarca oluşturulmuştu. Bu yazarlar, dönemin muhafazakar prensi Klemens von Matternich`in politikalarını şiddetle eleştiriyorlardı. Birçok Genç Alman, basarisiz 1830 ve 1848 devrimlerinde rol almıştı. 1848`de kurulan ve Almanya`yi birleşik ve liberal bir demokrasi yapmak isteyen seçilmiş konsey Frankfurt Birliği`ni desteklemişlerdi. Bu birlik sonradan dağıtılmıştır.

Bu dönemin en tanınan şairi Heinrich Heine`dir. Alman kültürünü o kadar aşağılık göçüyordu ki yaşamının çoğunu Paris`te geçirmişti. Heine, Almanya`yi Almanya: Bir Kış Masalı (1844) gibi genişçe okunan ve tercüme edilen çalışmalarında şiddetle eleştirmiştir. Heine aynı zamanda mükemmel bir lirik sairdi.

Gerçekçilik

Gerçekçilik (Realizm), günlük yaşamı inanılır kişiler ve her zamanki olaylar aracılığıyla olduğu gibi resmetmeyi amaçlar. Alman edebiyatında gerçekçilik, çoğunlukla Şiirsel Gerçekçilik biçimini almış ve günlük yaşamın sanatsal görünümünü yaratmayı amaçlamıştır.

Avrupa`nın diğer yerlerinde gerçekçilik özellikle kent toplumlarının gerilim ve çelişkilerini yakalamayı hedeflemişti. Alman Gerçekçiliği ise geniş ölçüde kırsal ve bölgesel kalmıştır. Gerçekçiler, Adalbert Stifter`in bilim adamı olmayı hedefleyen bir gencin hikayesi olan Hint Yazı (1857) gibi romanlarla Bildungsroman`a devam etmişlerdi. Bir diğer gerçekçi Bildungsroman Gottfried Keller`in İsviçreli bir ressamın mücadelesi ve gelişimini anlatan Yeşil Henry`dir (1854-1855). Bu dönemin tipik güçlü bölgeciliğine atıfla, Stifler ve Keller`in romanları sırasıyla Avusturya ve İsviçre köylerinde geçer.


1890`dan 1945`e kadar Alman Edebiyatı

Natüralizm

1890`dan sonra gerçekçilik, sosyal adaletsizlik, suç, varoş koşulları ve kalıtımın insanın gelişimindeki rolünü konu alan edebi hareket olan Natüralizm`e yol vermiştir. Gerhart Hauptman`in Dokumacılar (1893) romanı belki de bu dönemdeki Natüralist dramın en iyi yapıtıdır.

Empresyonizm, Neoromantizm, Sembolizm

Empresyonizm (İzlenimcilik), Neoromantizm (Yeni romantizm), ve Sembolizm gibi resimde daha çok bilinen kavramlar aynı zamanda yazın biçimlerini tanımlamada da kullanılmıştır. Empresyonistler, nesnelerin ve olayların izleyici üzerinde yarattığı etkilenimlere baskı yaparak bir tavır ve beyin hali yaratmaya çalışmışlardı. Neoromantikler, insani duyguları ve tutkularını takdir eden Romantik hareketi yeniden canlandırmışlardı. Sembolistler ise şiirsel semboller, fanteziler ve psikanalizden büyülenmişlerdi. Doğrunun mantıksal düşünüşle resmedilemeyeceğini, ancak sembollerle önerilebileceğini öne sürmüşlerdir. Bu dönemin terimleri bulanıktır ve yazarları ise eleştirmenlerce yalnızca bir kategoriye konamamaktadır.

Huge von Hoffmansthal ve Rainer Maria Rilke`nin şiirleri o atmosferi çağrıştırdığı için empresyonisttir. Hoffmansthal aynı zamanda bir neoromantik olarak kabul edilir çünkü natüralizme karşı çıkmıştır. Hoffmansthal büyük ölçüde Alman besteci Richard Strauss’un yazdığı opera - özellikle Der Rosenkavalier (1911) – librettoları (söz) ile tanınır.

Thomas Mann`in romanları geniş ölçekli biçimler ve temaları sunar. İlk sosyal romanlarından Buddenbrooks (1901), tüccar bir ailenin yaşamını anlatmasıyla tamamen gerçekçidir. Mann`in Bildingsromani Sihirli Dağ (1924) daha felsefidir ve hem empresyonist hem de sembolist olarak tanımlanabilir. Kitapta, tüberküloz sanatoryumundaki hastaları 1900`lerin başlarındaki Avrupa toplumunun çatışan tavır ve politik inançlarını sembolize eder.

Arthur Schnitzler`in Viyana`da yazdığı empresyonist dram ve hikayeler, kısa romanı Rüya Hikayesi`nde (1926) cinsel kıskançlığı anlattığı gibi, insani hislerinin psikolojisini keşfe çıkar. Schnitzler`in çalışmaları, Freud psikanalizminin derinliklerini edebiyata ithal etme denemelerini temsil eder.

Ekspresyonizm

Ekspresyonizm tüm sanat dallarındaki ana bir hareketti. Ekspresyonistler yasamı gerçeğin kendi kişisel yorumlamalarınca değiştirilmiş olarak resmetmeye çalışmışlardı. Ekspresyonizm, Birinci Dünya Savaşı`na (1914-191 ve geleneksel sosyal ve politik yapıların çözülmesi sonucu ortaya çıkan kaosa tepki olarak sahneye çıkmıştı. Ekspresyonist eserlerin çoğu kabus gibi bir niteliğe sahipti. Herşeyin ötesinde Ekspresyonizm, tüm geleneksel sanat standartlarının reddedildiği radikal bir deneysellik hareketiydi.

Belki de en büyük ekspresyonist yazar Franz Kafka`ydi. Onun hayalsi stili, garip görüntüler, kılık değiştirmiş referanslar ve psikolojik işkence ile yanıltıcı basitlikteki betimlemeleri harmanlar. Sonuç ise edebiyat tarihindeki essiz bir stil olmuştu. Kafka`nin Duruşma (1925) romanında bir adam, gizemli bir mahkeme tarafından tutuklanır, suçlanır ve idam edilir.

Ekspresyonist dramların en iyi örneklerinden bazıları da Bertolt Brecht`in özellikle 1940`larda yazdığı piyesleridir. Bunların içinde Otuz Yıl Savaşları`nın tarihi kaydı niteliğindeki Cesaret Ana ve Cocuklari (1941) ve Italyan astronom Galileo ile onun bilimsel teorilerini dini temelde suçlayan Roma Katolik kilisesi arasındaki savaşımı anlatan Galileo`nun Yaşamı (1943) de vardır. Brecht`in yanısıra Georg Kaiser ve Ernst Toller de önde gelen ekspresyonistlerdendir. Bu dönemin sairlerinden Georg Trakl ve Gottfried Benn de ¸ne(?) sahiptir.

Nazi Döneminde Edebiyat

Adolf Hitler`in Nazi Partisi Almanya`daki iktidarı 1933`te ele geçirdi. Naziler hiç zaman geçirmeden ahlaksız ve siyasetin güvenilmez buldukları ekspresyonistleri yargılamaya giriştiler. Yaptıkları ilk islerden biri ekspresyonist kitapları Berlin`de bir kütüphanenin avlusunda halkın gözleri önünde yakmak oldu.

Hitler`in Üçüncü Reich`i (1933-1945) bitmek tükenmek bilmeyen propagandanın yanında çok az değerli edebi eser üretebilmiştir. Özellikle bu dönemde Leo Weisgerber düşünceleri en çok tutulan ve Nazilerce yüceltilen dil bilimci ve edebiyatçıdır.Bertolt Brecht ve Thomas Mann gibi önemli yazarlar ABD`ye göç ettiler ve Almanca yazmaya orada devam ettiler. Diğerleri ise yakalandılar ve toplama kamplarında katledildiler.

Savaş Sonrası Alman Edebiyatı (1945-1990)

İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra (1939-1945), Alman edebiyatı ana olarak savaşla yerle bir edilen Almanya`nın psikolojik travmalarla dolu yaşamı ile ilgilendi. Savaştan sonra Almanya, SSCB tarafından kontrol edilen Doğu Almanya ve Bati ve özellikle Amerika güdümündeki Batı Almanya olmak üzere iki devlete bölünmüştü. Dönemin en önde gelen Alman yazarları Heinrich Böll ve Günter Grass`ti. Böll`un romanları Bayanla Grup Resmi (1971) ve Katharina Blum`un Kayip Onuru (1974) toplumdaki itibarlarını kaybetmiş kadınları anlatır. Grass ise edebi biçimlerdeki korkusuz yorumlarıyla öne çıkmıştı. Teneke Tekerlek (1959), Kedi ve Fare (1961) ve Köpek Yılları (1963)`ndan oluşan Danzig üçlemesi, şimdiki adi Gdansk olan Alman-Leh şehrindeki savaş sonrası zenginlik ve Nazi iktidarının bir taşlamasıdır.

Savaş sonrası edebiyat, Almanya`nın Nazi tarihiyle yüzleşmek için caba sarfetmişti. Faust efsanesinin Thomas Mann versiyonu Doktor Faustus`ta (1947) bir bestecinin, aşk ve ahlaki sorumluluğu sanatsal yaratıcılık uğruna reddedişini anlatır. Hikayeleri, Alman edebiyatının tüm geçmişinin Nazilerin ortaya çıkmasında sorumlu olduğunu anlatmaya çalışır. Carl Zuckmayer`in Şeytan`ın Generali (1946) dramı Nazi rejiminde suclanan Alman ordu kahramanı Ernst Udet`in yaşamı üzerineydi. Rolf Hochhuth`un piyesi Vekil (1963) Papa 12. Pius`u Nazilerin Yahudileri katletmesine göz yummakla suçlar.

Savaş sonrası drama yazarlarının en önemlileri Almanlar değil, İsviçreli Friedrich Durrenmatt ve Max Frisch ile Avusturyalı Thomas Bernhard ve Peter Handke`dir. İsviçreli yazarlar, Brecht tarzındaki sosyal eleştiriyi devam ettirdiler. İki Avusturyalı ise daha çok psikolojik dramlar yazmıştı.

Doğu Alman edebiyatı, Bati`dakinden farklıydı. Doğu yazarları genelde sosyalist bakış açısına sahiptiler ve Bati`nın değerlerini eleştiriyorlardı. Christina Wolf`un romanı Cassandra (1983) savaştan bitap olmuş şehri Doğu Almanya`ya benzeterek Troya`nin düşüşünü yeniden anlatır. 1959`da Doğu Almanya`dan Bati Almanya`ya gecen Uwe Johnson, politik olarak bölünmüş Almanya`nın yorgunluklarına işaret ediyordu. Johnson`un romanı Jakop Hakkındaki Dedikodular (1959) Sovyet ajanlarıyla işbirliği yapmayı reddeden bir adamın öldürülmesini konu eder.

Günümüz Alman Edebiyatı

1989`da, toplum baskısı nedeniyle Doğu Alman hükümeti çöktü. 1990`da Doğu ve Bati Almanya tekrar birleşti. Birleşmeden sonra Wolfgang Hilbig, Erich Loest, Monika Maron ve Christa Wolf gibi eski Doğu Alman yazarları otobiyografiler, romanlar ve denemelerle geçmişleriyle hesaplaşma içine girdiler. Maron`un Küllerin Uçuşması (1981) romanında bir güç santralinin çevreyi kirlettiğini keşfettikten sonra bir gazetecinin yüz yüze kaldığı ahlaki açmaz konu edilir. Romanya`nın Almanca konuşan azınlığından Herta Müller Komünist rejimdeki yaşamı romanları Yeşil Eriklerin Ülkesi (1994) ve Randevu`da (1997) anlatır. Christoph Hein`in romanları Tango Danscisi (1989) ve Willenbrock (2000) kendilerini bir kabusun içinde bulan normal insanları kaleme alır.




















Immanuel Kant

Immanuel Kant, 22 Nisan 1724 Königsberg – 12 Şubat 1804 Königsberg arasında yaşamış olan ünlü Alman filozofu.
Kant, eleştirel felsefenin babası olarak kabul edilir. Doğu Prusya'nın Königsberg (Kaliningrad) kasabasında doğdu. Hep burada yaşadı. Üniversite eğitimi sırasında birkaç yıl öğrencilere özel dersler verdi. Eğitimi sırasında Leibniz ve Woolf'dan etkilendi. 1755 tarihinde doçent derecesi aldıktan sonra üniversitede çeşitli sosyal bilimler alanlarında dersler vermeye başladı. Kant başlangıçta fizik ve astronomi alanında yazılar yazdı. 1755 yılında "Evrensel Doğal Tarih ve Cennetlerin Teorisi" adlı eserini yazdı. 1770 yılında Königsberg'de mantık ve metafizik kürsüsüne atandı. 1770'den sonra Hume ve Rousseau etkisiyle eleştirel felsefesini geliştirdi.
"Aydınlanma insanın kendine dayattığı toyluktan çıkabilmektir."
Başlıca Eserleri
Kritik der reinen Vernunft (Saf Aklın Eleştirisi), 1781
Prolegomena zu einer jeden künftigen Metaphysik (Prolegomena: Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe), 1783
Grundlegung zur Metaphysik der Sitten (Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi), 1785
Kritik der praktischen Vernunft (Pratik Aklın Eleştirisi), 1788
Kritik der Urteilkraft (Yargı Gücünün Eleştirisi), 1790
Religion innerhalb der Grenzen der bloßen Vernunft (Salt Aklın Sınırları İçinde Din), 1793
Metaphysik der Sitten (Ahlâk Metafiziği), 1797
Türkçe'de Kant
Seçilmiş Yazılar / Remzi Kitabevi, Çev: Nejat Bozkurt, 1984
Arı Usun Eleştirisi / İdea Yayınları, Çev: Aziz Yardımlı, 1993
Prolegomena: Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe / Felsefe Kurumu Yayınları, 1996
Pratik Usun Eleştirisi / Say Yayınları, Çev: İsmet Zeki Eyuboğlu, 1999
Fragmanlar / Altıkırkbeş Yayınları, Çev: Oruç Aruoba, 2000
Evrensel Doğa Tarihi ve Gökler Kuramı / Sarmal Yayınları, Çev: Seçkin Selvi, 2002
Ethica: Etik Üzerine Dersler / Pencere Yayınları, Çev: Oğuz Özügül, Yasemin Özcan, 2003

Friedrich Schiller

Johann Christoph Friedrich Schiller (10 Kasım 1759 - 9 Mayıs 1805) Almanya'da 19. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Romantik felsefe akımının önemli düşünürü, şair, (oyun)yazarı ve tarihçi.
Goethe'nin yanı sıra Alman klasik çağının en önde gelen isimlerindendir. Schiller'in oyunları alman tiyatrosunun standart repertuarında yer almaktadır ve balatları en sevilen alman şiirlerinin arasında yer alır.
Özellikle sanat ve eğitim konusundaki görüşleriyle haklı bir ün kazanmış olan Schiller, 1795 yılında yayınlanan İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar adlı eseriyle Batı kültürünün bütün bir tarihini ortaya koyma yolunda bir denemeye kalkışmıştır. O, işte bu deneme çerçevesi içinde, modern insandaki bölünmüşlüğü ve yabancılaşmayı teşhis eden ilk düşünürlerinden biri olma onurunu taşır. Schiller, modern insandaki bölünmüşlük ve yabancılaşmanın ilacının, sanat olduğunu düşünmüştür. O, insanda iki temel dürtünün bulunduğunu söyler. Bunlardan birincisi, her zaman değişme için bastıran duyumsal dürtü, diğeri de birlik ve süreklilik arayan formel dürtü. Bu ikisi arasında kurulmak istenen uyum, Schiller'e göre, üçüncü bir dürtü aracılığıyla sağlanabilir. Bu da, oyun dürtüsüdür. Söz konusu oyun dürtüsü, filozofa göre, sanatta ortaya çıkar. Ona göre, duyumsal dürtüyle formel dürtü, yalnızca sanat oyununda bir araya gelir ve insan güzeli temaşa ederken, ruh bir yandan ahlak yasası diğer yandan da fiziki zorunluluk arasında mutlu bir ortam meydana getirebilir.


Johann Wolfgang von Goethe

Johann Wolfgang von Goethe (28 Ağustos, 1749 – 22 Mart, 1832), ünlü Alman şair, oyun yazarı ve düşünürdür.

Hayatı
"28 Ağustos 1749'da öğle vakti saat on ikiyi çalarken ben, Main kıyısındaki Frankfurt'ta dünyaya geldim." der Alman edebiyatının ve klasizmin en büyük yazarlarından olan Goethe.
Goethe'nin büyükbabasının babası demirci, büyükbabası önce terzi, sonra otelcidir. Babası, Johann Gaspar ise bir hukukçuydu ve İmparatorluk Danışmanı unvanını taşıyordu. Babası evlendiğinde otuz sekiz yaşında, annesi Cathérine Elisabeth Textor ise on yedi yaşındaydı. Aralarındaki yaş farkı aile içinde devamlı sorun olmuştur.
Goethe ailesinin yedi çocuğu olmasına rağmen sadece Goethe ve ondan bir yaş küçük kızkardeşi Cornelie hayatta kalmış, diğerleri küçük yaşlarda ölmüşlerdir.
Babası tarafından aydınlanma düşüncesinin ideallerine göre yetiştirildi.Babası Goethe'nin eğitimine çok önem vermiş ve özel öğretmenler tutarak Latince, eski Yunanca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca, tarih, coğrafya, doğa bilgileri, matematik, din bilgisi, resim, müzik, dans, eskrim, ata binme dersleri görmesini sağlamıştır. Ayrıca zengin kitaplığı da Goethe'nin yetişmesinde önemli rol oynamıştır. Goethe eğitim duygusuyla hastalık derecesindeki koleksiyon yapma, sıraya dizme, sınıflandırma merakını babasından almıştır. Ama babasının sert tutumunu hiçbir vakit unutmamış; ve babasına içten içe bir kin beslemiştir.
İlk şiirlerini on yaşında yazmaya başlamıştır. Ancak bu dönemde yazdığı şiirlerini daha sonra yok etmiştir. Goethe bu hususta "Dünya o kadar büyük ve zengin ki, yaşam da öylesine çeşitli ki insan her zaman bunlardan şiir çıkarma fırsatını bulabilir. Ama her şiirin bir durumdan doğması gerekir, yani şiirin maddesi gerçek olmalıdır. Hiçbir şey üzerine dayanmayan bir şiirin iyi olacağını sanmıyorum." der.
Goethe, 1765’de hukuk eğitimine başladı. 1765 ekiminde babası onu Leipzig'e hukuk eğitimine gönderir. O dönemde Leipzig Almanya'nın kültür merkezi durumundadır. Burada, kendisinden üç yaş büyük olan Annette ile ilk büyük aşkını yaşar; iki genç delicesine sevişmektedirler. Ancak, bir süre sonra duygularında, Annette ile evlenmesi gerektiği gerçeği ile karşılaşınca, evliliği henüz düşünmediğinden büyük bir eziklik ile bu büyük aşkı sona erdirir.
Üç yıl Leipzig'te kalan Goethe, 1 Ağustos 1768 günü kan tükürmeye başlar; bu esrarlı bir hastalığın başlangıcı olmuştur. 28 Ağustosta da Frankfurt'a dönmüştür. Din ve mistisizmle tanışması bu dönemdedir. Aile içindeki sessiz huzursuzluktan çok sıkılır; ancak sağlığı iyice bozulduğu için dört ay yataktan çıkamaz. 1770 mart ayında sağlık durumu iyice düzelir ve hukuk eğitimini tamamlama bahanesi ile evden uzaklaşabilmek için Strasbourg'a gider.
Yaz sonunda girdiği sınavı verir; hukuk doktoru unvanını alabilmek için tez hazırlaması gerekmektedir. Bunun için de bir yıl süresi vardır. Bu dönemde tıp ve kimyaya olan ilgisi artmıştır. Vaktinin büyük çoğunluğunu hastanelerde geçirmeye başlar. Hastalarla cesetler karşısında metinliğini yitirmeyecek, iğrenç manzaralar önünde bile tiksinti duymayacak bir iç yapıya ulaşır. Yüksekten başı dönmeden bakmaya alıştırır kendini. Geceleri, mezarlıklara, insana korku veren yarlara tek başına gitmeyi alışkanlık haline getirir.
1770 eylülünün ilk günlerinde, kendisinden beş yaş büyük olan Alman ozan Herder hastaneye yatar; onunla tanışır ve aralarında iyi bir dostluk başlar. Yedi ay sonra Herder, Strasbourg'dan ayrıldığında, Goethe bu genç öğretmeninden edinmiş olduğu özgür düşünüş ve cesur görüşler ile edebiyata ağırlık vermeye başlamış; ve yazdığı büyük edebiyat eserlerinin temelleri atılmış olacaktır. Goethe, kafasında ulusal düşüncelerin meşalesini yakar ve Almanların, Alman oldukları için övünmeleri ve Fransızlara tepeden bakmaları zamanı geldiğini savunmaya başlar. Arkadaşlarıyla, Fransız sanatı ve edebiyatına karşı sanki bir boykot hareketine girişirler. Almancadan başka dil kullanmamaya başlar Goethe.
6 Ağustos 1771'de tezini vererek hukuk doktoru unvanını alır ve Frankfurt'a döner. Burada avukatlık yapmaya başlar ve aynı zamanda yazmaya da ağırlık verir. Daha sonra kızkardeşi ile evlenecek olan arkadaşı Schlosser ve Merc ile birlikte bir gazete çıkarmaya başlarlar.
Çeşitli dergilere de yazı göndermektedir. "Götz von Berlichingen" adlı manzum dramını Herder'e göndermiş, Herder de beğenmediğini belirterek geri göndermişti. Goethe, dramı yeniden yazarak kendi hesabına borçlanarak bastırır. Kitap Almanya'da ses getirir ve çok beğenilir. Herder de eserin yeni biçimine hayran kaldığını belirtir.
1773 yılında kızkardeşi Cornelie ile arkadaşı Schlosser evlenirler ve Schlosser'in yeni işi dolayısı ile Frankfurt'tan ayrılırlar. Goethe yalnız kalmış ve içe dönük, sıkıntılı bir yaşam başlamıştır. Ayrıca karşılıksız sevdiği Lotte'yi de unutamamıştır. Bu duygular içinde "Genç Werther'in Acıları" nı yazar. Büyük gürültü koparan bu eseri ile tüm Avrupa'da tanınmaya başlayan Goethe'nin evi konuklarla dolmaya başlamıştır. Konukları ağırlayabilmek için de borca girmiştir.
Çok hızlı yazmaktadır, Goethe. Werher'i dört haftada, Clavigo'yu sekiz günde yazmıştır.
Goethe, babası ile daha fazla beraber kalamayacağından İtalya'ya gitmeye karar verir; ancak yolda Weimar Dükü'nün habercisi onu yakalar ve Dükün davetini bildirir. 7 Kasım 1775 günü Weimar'a gelen Goethe'ye uygun bir görev verilir. II. Friedrich tarafından da soyluluk payesi verilir. Burada ki on bir yıllık devlet adamlığı, Goethe'yi olgunlaştırır. 8 Haziran 1777'de kızkardeşi Cornelie ölür.
Tüm Almanya'yı görevi nedeni ile dolaşmaktadır. Ayrıca, İsviçre'ye de yolculuklar yapmıştır. Devlet işlerinden sıkılan Goethe, yarım bıraktığı İtalya yolculuğuna çıkmaya karar verir; Düke ve dostlarına uzun bir yolculuğa çıkacağını bildiren ancak yerini belirtmeyen bir mektup bırakarak Weimar'dan ayrılır. 1786 eylül ayında başladığı yolculuğunda tanınmamak için Johann Philipp Möller adını kullanır. İtalya'nın birçok şehrine giden Goethe, sanat eserlerini, tarihi yerleri ziyaret etmiştir. Burada güzel sanatlar alanında incelemeler yaptığı gibi Sicilya’da botanikle ilgilendi. İki yıl kaldığı İtalya'da da yazmaya devam etmiştir.
18 Haziran 1788'de Weimar'a döner. Dükten edebiyat çalışmalarına ağırlık verebilmek için daha hafif bir görev ister. Yine bakanlar kurulunda kalan Goethe, kendine daha fazla zaman ayırmaya başlamıştır.
Bir yapma çiçek fabrikasında çalışan ve yirmi üç yaşında olan Christiane Vulpius ile tanışır ve ona tutulur. Aralarında büyük bir aşk başlar. 25 aralık 1789'da bir erkek çocukları olur; Vulpius, Goethe'nin evine yerleşir. Daha sonra dört çocukları doğsa da hemen ölür. Ancak 16 Ekim 1806'da resmi nikahları yapılır.
1790 yılında İtalya'ya ve Polonya'ya bir yolculuk yapar. İtalya, bıraktığı yer değildir artık. 1791 yılında Weimar'a döndüğü zaman Weimar Saray Tiyatrosu'nu kurmakla görevlendirilir. Yirmi altı yıl yöneticiliğini yapacağı bu tiyatro, Almanya'nın önde gelen tiyatrolarından birisi olmuştur.
1792 yılında ihtilal Fransa'sı Avusturya İmparatorluğu'na savaş açar. Weimar Dükü Karl August, Goethe'yi yanında görmek ister. Dük ile birlikte savaşa katılır.
1787'de tanıştığı ancak dostluk kurmak istemediği Friedrich Schiller ile aralarında 1794 yılında iyi bir dostluk başlar. Schiller'in düşünceleri ile kamçılanır Goethe.
1801 yılında hastalanır. Günlerce ölümle pençeleşir. Ruh durumu iyice bozulur. 1805'de Schiller'in ölümü ruh durumunun daha da bozmasına neden olur.
Napoleon yönetimindeki Fransız ordusu14 Ekim 1806'da Weimar'a girer. Goethe'nin evine yerleştirilen Fransız askerleri bir gece iyice sarhoş olarak evde kargaşa çıkarırlar. Ertesi gün üzücü olayı haber alan feldmareşal Ney bizzat Goethe'nin evine gelerek özür diler.
1808 Ekiminde Napoleon ile tanışır; Napoleon, Goethe ile Wieland'a "Légion d'honneur nişanı" verir. Ayrıca, Napoleon Weimar'a savaşta yitirdiklerini karşılayabilmek için 300,000 frank bağış yapar ve Weimar alayını İspanya seferine götürmekten vazgeçer. Napoleon'un kişiliği Goethe'yi derinden etkiler. Ve Napoleon için "Dünyanın en zeki adamı" diyecektir.
1812 yılında Napoleon Rusya savaşından ordusu perişan bir vaziyette geri döner. Fransa ordusunun bu durumdan dolayı Prusya Fransa'ya karşı ayaklanır. Goethe ve Weimar bu ayaklanmaya katılmazlar. Bunun üzerine Weimar alayı tutsak alınır ve şehir Prusyalılar tarafından kuşatılır. Goethe, Weimar'dan ayrılarak, Teplitz'e gider.
Savaş bittikten sonra Weimar Dükü, Goethe'ye yeni bir ev armağan eder ve aylığını oldukça arttırır. 6 Haziran 1816'da Karısı Vulpius ölür. Bir yıl sonra oğlu evlenir. Hırçın bir kadın olan gelini Ottilie'yi, Goethe çok sever. Goethe'nin üç torunu olur.
1817 yılında, Weimar Tiyatrosu yöneticiliğinden uzaklaştırılır. Bunun üzerine Dük ile arası açılır; ancak Dük ayağına kadar gelerek özür diler ve barışırlar. Ancak tiyatrodan uzaklaştırılması Goethe'de acı bir anı olarak kalır.
1821 yılı yazında Karlsbad kaplıcalarında bulunduğu sırada on yedi yaşında olan Ulrike von Levetzow ile tanıştı; ve ona aşık oldu. 1823 yılı yazında yetmiş dört yaşındayken bu kızla evlenmeye karar verir ve Dükü kızı annesinden istemek üzere görücüye gönderir. Buradan oyalayıcı bir yanıt alırlar. Ancak, bu olgun adamın bu uçukluğu dillere düşer. Yaz sonu Marienbad'dan ayrılırken onu yolcu etmeye gelenler arasında Ulrike'de vardır. Genç kız Goethe'yi öper. Ama bu öpücük bir babayı öpen öpücük müdür? Goethe anlayamaz. Dönüş yolunda "Marienbad Elejisi" ni yazar. Bir daha Marienbad'a gitmemiştir:
"Ben evrenden koptum! Yitirdim benliğimi Tanrıların gözdesiydim oysa. Sınadılar beni, Pandora'yı verdiler, İyiliklerle dolu Pandora, tehlikelerle dolu Pandora! Onlar, beni iteleyen Pandora'nın cömert dudaklarına, Onlardır beni ayıran ondan, yokluğa iten!"
1823 yılından sonra evinden pek ayrılmaz Goethe. 15 Haziran 1828'de Dük ölür; 1830'da İtalya'da bulunan oğlu ölür. Bu ölümler Goethe'yi çok etkilemiştir. 22 Mart 1832 günü yaşama gözlerini kapar.
Goethe’nin Üç Dönemi
Goethe’nin sanat yaşamı üç evrede değerlendirilir. Üniversite yıllarından 1775’e kadar süren gençlik döneminin ilk yıllarında, sanat dünyasında yapmacıklı aşkları ve eğlenceli hayatı işleyen bir akım egemendi. İlk şiirlerini bu akımın etkisiyle yazmıştır. Ancak ne bu hayat, ne de bu sanat anlayışı ona uygun değildi. Zaten, bir süre kendisini kaptırdığı o günlerin eleştirisini, birkaç yıl sonra yazdığı “Suça Katılanlar” oyununda bulmak mümkündür. Yine de, kendisi hayattayken en çok etki uyandıran roman “Genç Werther’in Acıları” bir gençlik dönemi ürünüdür.
1775’de Weimar’a gidişi ile başlayıp Schiller’le arkadaşlığı ile 1805’e kadar uzayan yıllarda ise klasik sanat anlayışına ulaşmıştır Goethe. Özellikle, roman alanında “William Meister’in Çıraklık Yılları” ve şiirde “Baladlar”, en önemli eserleridir. Yazarlığının bu “klasik” döneminde, daha çok tiyatro oyunları yazdığı söylenebilir.
Fransız Devrimi'ndeki şiddet ürkütmüştü Goethe’yi ve bu toplumsal patlamaya sırtını dönmüştü. Ancak, insanı eğitmenin, insan ruhunda yatan bencilliği ve uyumsuzluğu yok etmenin yollarından biri olarak tam klasik modellere dayanan güzel, dolayısıyla ahlaksal sanatı tercih ettiği zaman, aslında, Aydınlanma ideallerine bağlılığını sürdürmekte, insan doğasının ve toplumun kusursuz hale getirilebileceği fikrine olan hümanist inancı ortaya koymaktadır.
1805’den sonraki “geç dönemi”nde ise, bir yandan “William Meister”in ikinci bölümünü ve “Gönül Bağlarını” tamamlamış, bir yandan da İranlı şair Hafızi’nin gazellerinin biçiminden etkilenen “Divan-ı Şarki”yi yazmıştır. Ama hepsinden önemlisi, 1770’den beri tasarlayıp geliştirdiği “Faust”a son şeklini vermesidir. Bugün Goethe’nin en tanınan ve sanatının doruğu olarak kabul edilen eseri kuşkusuz “Faust”tur.
Goethe’nin gerçekçiliği Shakespeare’e uzanır. Ona göre, Shakespeare’in trajedilerini “kendi benliğimizde ve özgür istemlerimizde yatan ne varsa tümü, bir bütünün amansız yol alışıyla çarpışır ve gizli bir noktanın çevresinde döner”.
Goethe’nin Alman edebiyatına etkisi çok önemlidir. İlk dönemlerde, ona karşı çıkan ya da onu izleyenler biçiminde ayrılmalar olmuşsa da, bu duruşların belirlenmesi yine Goethe’yi referans alır. 1900’lerden sonra ise bütün dünya için tartışmasızdır edebiyattaki yeri.
Çağdaşları ve Goethe
Goethe, “şairi anlamak isteyen, onun ülkesine gitmelidir” demişti. Onunla aynı zaman diliminde yaşayan ve Fransız Aydınlanmasının mirasçısı olan Madame de Stael (1766-1817) Goethe ve onun ünlü eseri “Genç Werther’in Acıları” hakkındaki yorumlarına o dönem Almanya’sındaki insan yapısından başlamıştır:
"Almanlar acı duyguların ve melankolik imajların tasvirinde eşsizdirler. Tefekküre dayanan hayatları, onlarda güzele karşı bir çeşit coşkunluk, toplumsal yaşamdaki bozukluklara karşı bir nefret uyandırır. Hiç bir ülke yoktur ki orada yazarlar, tutkulu insan duygularını, ruh acılarını ve bu acılara katlanmayı kolaylaştıran felsefi olanakları Almanlar’dan daha iyi derinleştirsinler. Edebiyatın genel karakteri Kuzey memleketlerinin hepsinde aynıdır; ama Alman tarzının farklı hatları Almanya’nın siyasi ve dini durumundan gelir.
"Almanların sahip oldukları en nefis eser Werther’dir ve onu diğer dillerdeki şaheserlere karşı çıkarabilirler. Roman olarak tanındığı için, birçok kişi onun bir şaheser olduğunu bilmezler. Halbuki ben, heyecan şaşkınlıklarına ait daha göze çarpan, daha gerçek bir tasvir; tabiatın bir girdabı olan ve bütün gerçeklerin, görmesini bilenin gözleri önünde ayan beyan serildiği felaket içinde, daha keskin bir görüş taşıyan bir kitap tanımıyorum. Werther’in karakteri, insanların büyük çoğunluğunun karakteri olamaz. O, kötü bir toplumsal düzenin sağlam düşüncelere sahip bir insana verebileceği zararları bütün yönleriyle ortaya koyar. Kahramanında aşk acısından başka bir acının varlığını da ortaya koyduğu, ruhunda küçümsenmenin şiddetli acısını ve bu küçümsemenin kaynağı olan sınıf gururuna karşı duyduğu derin nefreti de gösterdiği için eleştirilmiştir yazar. Oysa, Goethe, ince ve mağrur bir ruhun bütün duygularıyla acı çeken bir varlığı, insanı tek başına ümitsizliğin en son derecesine götüren o acılar kabusunu tasvir etmek istiyordu ve aklın bütünüyle bozulması ve ölümün bir zorunluluk olması için, toplumun yara içine zehirlerini dökmesi gerekirdi."
Hegel de “Estetik”inde Goethe’yi şu sözlerle över:
"Böyle hakiki bir bireysel bütünlüğe ve canlı bağımsızlığa duyulan ilgi ve gereksinim, -zamanımızın gelişmiş uygar ve politik yaşamının koşullarını ve evrimi ne kadar arzu edilir bulursak bulalım- hiç bir zaman bizi terk etmeyecektir, edemez de. Bu anlamda, yeni çağın bu var olan koşulları içerisinde, şiirsel figürlerin kaybolmuş bağımsızlıklarını yeniden kazanma çabalarından dolayı Goethe’nin ve Schiller’in genç ruhlarına hayranlık duymalıyız."
Suçkov ise, Goethe’yi; insan kişiliğinin ve birey psikolojinin, bu bütünün amansız yol alışını belirleyen karmaşayı ve bileşenleri açığa çıkarmadan çözülemeyeceğini kavradığı için över.
Goethe'nin yaşamını ilk kez bir Türk Oyun Yazarı Önder Paker sahneye getirmiştir.Goethe'nin ölümünden önceki son sözleri olan "Mehr Licht" cümlesinden esinlenen Biraz Daha Işık adlı oyun 1982 mayısında İzmir'de Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümünde Prof.Dr.Özdemir Nutku tarafından sahneye kondu.Biraz Daha Işık, Goethe'nin mektupları, günlükler, katibi Eckermann'ın anılarından yola çıkarak yazarın oyun ve şiirleriyle biyografisini belgesel özgünlğe sadık kalınarak yazılmış bir oyundur.
Eserleri
Şiirleri
Balladlar
Şiirler
Toplum Türküleri
Annette'in Kitabı
Tatlı Ksenia'lar
Batı Doğu Divanı
Sevgi Üçlemesi
Oyunları
Faust
Götz von Berlichingen
Clavio
Egmont
İphigenie Tauris'te
Torquato Tasso
Aşığın Kaprisi
Stella
Pandora
Kardeşler
Prometheus
İlettiğimiz Şey
Muhammet (tamamlanmamıştır)
Suç Ortakları
Akhilleus
Halk Generali
Elpenor (tamamlanmamıştır)
Duygululuğun Zaferi
Romanları
Genç Werther'in Acıları
Wilhelm Meister'in Tiyatroculuğu
Wilhelm Meister'in Çıraklık Yılları
Wilhelm Meister'in Yolculuk Yılları
Ruh Yakınlıkları
Günlük ve Anıları
Günlük
İsviçre Mektupları
İtalya Yolculuğu
Fransa Seferi
Mainz Kuşatması
Kendi Hayatımdan Şiir ve Gerçek
Yıllık
Diğer Eserleri
Herman ile Dorothea
Oyuncular İçin Kurallar
Alman Göçmenlerinin Anlatıları
Bilimsel Eserleri
Bitkilerin Değişimi Üzerine Deneme
Renkler Kuramı Üzerine
Çene Aracıl Kemiği

Franz Kafka

Franz Kafka (3 Temmuz 1883 - 3 Haziran 1924), 20. yüzyılın ve Alman modern edebiyatının önde gelen yazarlarındandır. Yaşamı boyunca pek tanınmayan Kafka, yakın arkadaşı Max Brod'a verdigi vasiyetinde tüm yazdıklarının imha edilmesini rica etmişti. Fakat Max Brod, Kafka'nın Viyana'da ölümünün ardından aksi yönde hareket ederek elindeki eserleri yayımlamaya başladı. Kafka, ölümünden sonra da olsa, dünyaca ünlü bir yazar haline geldi.
Eserlerinden özellikle dilimize Değişim ya da Dönüşüm adıyla çevrilen romanında işlediği konuyla 20. yüzyılın sanayi sonrası batı toplumun açmazını ve içine düştüğü yalnızlık ve yabancılaşma sürecini çok iyi gözlemlemiş ve işlemiştir.

Yaşamı
Franz Kafka 3 Temmuz 1883`te orta sınıf bir Yahudi ailesinin ilk çocuğu olarak Prag'da dünyaya geldi. O zamanki milletler mozaiği olan Avusturya İmparatorluğuna bağlı Bohemya Krallığında yaşadı. Anadil olarak ilk etapta Almanca konuşan Kafka ailesi, Çekçeyi de konuşabiliyordu. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka`nın iki erkek kardeşi (Georg ve Heinrich) küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kızkardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi Almanyasının organize ettiği Yahudi soykırımı Holocaust'nda hayatlarını kaybettiler.
Kafka 1889`da Fleischmark'ta Deutsche Knabenschule'ye gitti. Çocukluğunda rol oynamış başlıca kişiler Fransız mürebbiye Bailly, kâhya kadın Marie Werner'dir. O sıralarda Prag`da genel olarak konuşulan dil Çekce`ydi. Ufak yaşlarda da Çekçe konuşan Kafka gittiği Alman okullarının da etkisiyle Almanca`da ustalaştı.1901 yılında Kinsky-Palais'taki Altstädter Deutscher Gymnasium`dan mezun oldu.
Karl Ferdinand Üniverstesine kayıt yaptıran Kafka, kimya, hukuk, Alman edebiyatı derken hukukta kesin kararını kıldı ve 1906 yılında başarılı bir şekilde mezun oldu. Buradaki öğrenciliği sırasında kendinden bir yaş ufak olan Max Brod ile tanıştı. 1889 yılında tanıştığı Hugo Bergmann ile ömür boyu süren, Oscar Pollak'la 1904 yılına kadar süren dostluklar kurdu ve bu dönemde Nietzsche'den, Darwin'den ve sosyalizm'den etkilendi. Öğrenciliği sırasında Yiddiş tiyatro çalışmalarında yer aldı ve bu çalışmalara destek verdi.
1906 yılında annesinin üvey kardeşi Richard Löwy'nin Prag'taki avukatlık bürosunda çalışmaya başladı. 1907 Eylül'üne kadar sulh hukuk ve ceza mahkemelerinde çalıştı. 1907 Ekim ayında özel sigorta ortaklığı Assicurazioni Generali'ne yardımcı eleman olarak girdi. Daha sonra Prag Ticaret akademisinde işçi sigorta kursu alarak, yarı tüzel Prag İşçi Kaza Sigortasında yardımcı memur olarak normal mesai saatleri olan; 8-14 arasında çalıştı. Daha sonra aynı şirketin Hukuk danışmanı oldu.
Çocuksu mahzun yüzüyle Kafka kadınlara yakın olmaya çalıştı, 1912`de daha sonra sık sık mektuplaşacağı Felice Bauer ile tanıştı. 1920`lerin başında tanıştığı Milena Jesenska, 20 yıl sonra 1944`de Alman toplama kampında hayatını kaybedecekti, onun üzerinde güçlü bir etki yarattı. 1923`te ailesinin etkisinden kaçmak ve yazmaya konsantre olmak için Berlin`e taşındı, orada da Dora Dymant adında bir sevgilisi oldu. Dora, Milena`dan şanslıydı Nazi Almanyasına direndi ve 1952`de Londra`da öldü.
1917`de Kafka verem olduğunu öğrendi. 1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı. 1922`de emekli oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu. Ömrünün son 6 haftasını sanatoryumda geçirdi. 3 Haziran 1924`te hayatını kaybetti.

Eserleri
Dönüşüm, (1915)
Dava, (1925)
Şato, (1926)
Kayıp, (1927)
Bir savaşın tasviri
Taşrada düğün hazırlıkları
Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu
Ceza Sömürgesi
Çin Seddi
Bir Akademiye Rapor



Bütün konular: 103
Bütün postalar: 111
Bütün kullanıcılar: 5
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
Ne Mutlu TÜRK'üm Diyene!!!

 
  Hayatta yegane varlığım ve servetim Türk olarak doğmamdır!!!
 
Arama Motorları  
 
 
Gazeteler  
   
Hava Durumu  
   
Bugün 74 ziyaretçi (194 klik) kişi burdaydı!
' Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol